Biyometrik İmzanın Türk Hukuku Açısından Hasta Onam Formlarında Kullanımı

Biyometrik imza, bir kişinin imzasını özel bir tablet veya cihaz üzerinde atarken imza anındaki basınç, hız, ivme, açı gibi biyometrik verilerini de kaydeden dijital bir imza türüdür. Hasta onam formlarında kâğıt kullanımını azaltmak ve işlemleri hızlandırmak amacıyla, hastaların bu formları tablet üzerinde biyometrik imza ile imzalaması gündeme gelmektedir. Ancak bu yenilik, Türk hukukunda yazılı şekil şartı, elektronik imza mevzuatı, kişisel verilerin korunması ve sağlık hukuku açısından bazı belirsizlikler içermektedir.

TBK ve TMK Kapsamında Yazılı Şekil Şartı

Türk Borçlar Kanunu (TBK) m.14, yazılı şekle tabi hukuki işlemlerde, borç altına girenlerin imzalarının bulunmasını zorunlu kılar. Aynı maddede, kanunda aksi öngörülmedikçe güvenli elektronik imzanın da yazılı şekil yerine geçeceği belirtilmiştir. TBK m.15 ise imzanın borç altına giren kişinin el yazısıyla atılması gerektiğini vurgular ve güvenli elektronik imzanın da el yazısıyla atılmış imzanın bütün hukuki sonuçlarını doğuracağını ifade eder. Görüldüğü gibi, kanun koyucu ıslak (el ile) imza ile güvenli elektronik imzayı (nitelikli elektronik imza) açıkça düzenlemiş, fakat biyometrik imzadan bahsetmemiştir.

Doktrinde bazı yazarlar, TBK’daki “imzanın el yazısıyla atılması” şartının teknoloji nötr yorumlanması gerektiğini, önemli olanın imzanın bizzat kişi tarafından elle atılması olduğunu savunmaktadır. Nitekim Zekeriya Kürşat (Zekeriya Kürşat; Yazılı Şekil Şartının Unsuru Olan İmzanın Elektronik Ekrana Atılmasının Etkisi, İÜHFM, C.75, S.3, 2017, s. 418(413-430), TBK anlamında yazılı şekil için aranan tek koşulun imzanın el yazısıyla atılması olduğunu, imzanın atılacağı zemine veya araca kanunun bir sınırlama getirmediğini belirtmiştir. Bu görüşe göre, kişi bir tablet ekranına kalemle imza attığında da fiilen el yazısıyla imza atmış sayılır; dolayısıyla biyometrik imza TBK’nın şekil şartını yerine getirmelidir. Gerçekten de biyometrik imza ile ıslak imza arasında, birinin kâğıda diğerinin elektronik ekrana atılması dışında fark olmadığı, her ikisinin de ilgili kişinin el hareketleriyle oluştuğu vurgulanmaktadır.

Buna karşılık, kanunun lafzına bağlı kalan ve resmî görüşe yakın değerlendirmeler, TBK m.15’te güvenli e-imzanın özel olarak sayılmış olmasına dikkat çekerek, biyometrik imzanın bu kapsama kendiliğinden dahil edilemeyeceğini belirtir. Kişisel Verileri Koruma Kurulu (KVKK Kurulu) da 2020/649 sayılı kararında TBK’daki “imza” kavramının klasik ıslak imza ile güvenli elektronik imzayı kapsadığını, kanun koyucunun bu ikisini ayrı ayrı düzenlediğini, bu nedenle TBK hükümlerini biyometrik imzayı da içerecek şekilde geniş yorumlamanın ölçülülük ilkesine aykırı olacağını vurgulamıştır. Kurul’a göre mevcut mevzuatta biyometrik imza, yazılı şekil şartının sağlanması bakımından ıslak imzanın hukuki sonuçlarını doğurmaz. Başka bir deyişle, kanun açıkça değiştirilmedikçe, yazılı şekil zorunluluğu olan hallerde biyometrik imza ile imzalanan bir belge, şekil şartını karşılamadığı gerekçesiyle geçersiz sayılabilir veya en azından ıslak imza ile aynı kesin delil gücüne sahip olmayabilir.

Türk Medeni Kanunu’nda doğrudan “biyometrik imza” dan bahseden bir düzenleme bulunmamakla birlikte, kişilerin rıza beyanları ve sözleşmeleri bakımından TMK’daki genel ilke, özel kanunlarda öngörülen şekil şartlarına uyulmasıdır. Bu bağlamda, bir hasta onam formu doktrinde sözleşme veya sözleşme benzeri bir hukuki işlem (rıza beyanı) olarak değerlendirildiğinde, TBK m.14-15’teki şekil kuralları uygulama alanı bulacaktır. Sonuç olarak, mevcut hukukî durumda TBK/TMK çerçevesinde güvenli elektronik imza kapsamına girmeyen biyometrik imza, yazılı şekil şartı aranan işlemlerde ıslak imzanın yerine geçmemektedir. Bu durum, hasta onam formları gibi yazılı onam gerektiren belgelerde biyometrik imzanın kullanımını teorik olarak riskli hale getirmektedir.

Elektronik İmza Kanunu ve KVKK Kapsamında Değerlendirme

Elektronik İmza Kanunu (5070 sayılı Kanun) uyarınca, elektronik imzalar üç kategoriye ayrılabilir: basit elektronik imza, gelişmiş elektronik imza ve güvenli (nitelikli) elektronik imza. Türk hukukunda hukuken tanınan ve ıslak imzaya eşdeğer kabul edilen imza türü yalnızca güvenli elektronik. Kanun’un 5. maddesi ve TBK m.15 birlikte değerlendirildiğinde, usulüne uygun oluşturulmuş nitelikli bir elektronik sertifika ile atılan elektronik imza, ıslak imza ile aynı sonuçları doğurur. Bunun dışındaki basit veya gelişmiş elektronik imzalar (örneğin bir belgeye elle atılıp taranan veya tabletle kaydedilen imzalar), Türk hukukunda resmi olarak imza yerine kabul edilmemektedir. Dolayısıyla, biyometrik imza teknik olarak gelişmiş bir e-imza türü sayılsa bile, eğer nitelikli sertifikaya dayanmıyorsa yazılı şekil şartı açısından boşlukta kalmaktadır. Nitekim TBK m.15 biyometrik imzayı zikretmediği için, biyometrik imza ile imzalanmış bir elektronik belge, HMK (Hukuk Muhakemeleri Kanunu) anlamında “imzalı senet” sayılıp sayılmayacağı tartışmalıdır. Doktrinde, HMK m.199, 202 ve 205 hükümleri gereği, güvenli e-imza ile imzalanmamış elektronik belgelerin ancak yazılı delil başlangıcı olarak değerlendirilebileceği ve kesin delil sayılmayabileceği endişesi dile getirilmiştir. Bu, teknik olarak ıslak imzadan daha güvenilir olabilen biyometrik imzanın, sırf yasal tanım eksikliği yüzünden ispat hukuku bakımından daha zayıf konumda kalması riskini doğurmaktadır.

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (6698 sayılı KVKK) cephesinde, biyometrik imza ile ilgili en önemli husus kişisel veri niteliğidir. KVKK m.6 uyarınca biyometrik veriler, özel nitelikli kişisel veriler arasında sayılmıştır. Biyometrik imza, kişinin el yazısı ve imza karakteristiği gibi benzersiz fiziksel/behavişsel özelliklerini içerdiğinden bir biyometrik veri türüdür. Özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesi, KVKK m.6’ya göre ancak ilgili kişinin açık rızasıyla veya kanunlarda açıkça öngörülen hallerde mümkündür. Hasta onam formlarında biyometrik imza kullanımı, hastanın bu biometrik verisinin (imza verisinin) işlenmesini gerektirdiği için, KVKK’ya tam uyum sağlanmalıdır.

Nitekim Kişisel Verileri Koruma Kurulu, 27.08.2020 tarih ve 2020/649 sayılı kararında tam da bu konuyu değerlendirmiştir. Kurul, TBK 14 ve 15. maddelerde imzanın yalnızca el ile atılmasının öngörülmesi ve güvenli e-imzanın ayrıca düzenlenmiş olmasından hareketle, biyometrik imzanın TBK’daki imza tanımına girmediğine hükmetmiştir. Bu nedenle, biyometrik imza verisinin KVKK m.6/3’teki “Kanunlarda Öngörülme” istisnasına dayanarak (yani sanki kanunun zorunlu kıldığı bir imza gibi) açık rıza olmaksızın işlenemeyeceğini belirtmiştir. Kurul’a göre, biyometrik imza kullanımında ilgili kişilerin açık rızası alınmalı, KVKK m.10 uyarınca gerekli aydınlatma yapılmalı ve özel nitelikli verilerin işlenmesiyle ilgili Kurulca belirlenen yeterli önlemlere riayet edilmelidir. Bu karar, sağlık sektörü de dahil olmak üzere, biyometrik imza uygulamalarında veri sorumlularının açık rıza almadan ilerleyemeyeceğini netleştirmiştir. Kısaca, hasta onam formunu tablet üzerinde biyometrik imza ile imzalatmak isteyen bir hastane, hastanın bu biyometrik verisini işlemeden önce ayrıca KVKK’ya uygun bir onam (açık rıza) almalı ve veriyi yüksek güvenlikli şekilde saklamalıdır.

Sağlık Hukuku Bağlamında Hasta Onam Formlarında Geçerlilik

Tıbbi müdahalelerde aydınlatılmış onam alınması hem hukuki hem etik bir zorunluluktur. Türk hukukunda bu zorunluluk çeşitli mevzuatta yer alır: Örneğin Hasta Hakları Yönetmeliği, hastanın tıbbi müdahale öncesi yeterince bilgilendirilmesini ve rızasının alınmasını şart koşar. Özellikle cerrahi operasyonlar ve riskli tıbbi girişimler için uygulamada yazılı onam formları kullanılmaktadır. Her ne kadar mevzuatta, büyük ameliyatlar dışında rızanın yazılı alınacağına dair açık bir hüküm olmasa da, Yargıtay kararları ve uygulamadaki gereklilikler nedeniyle küçük müdahaleler için dahi yazılı onam alınması artık bir standart haline gelmiştir. Nitekim Sağlık Bakanlığı’nın 2019 tarihli bir genelgesi enjeksiyon gibi basit işlemlerde yazılı onam gerekmediğini belirtmişse de, Bakanlığın Hukuk Hizmetleri genelgesi 2020’de “yargı mercilerinin sözlü rızayı kabul etmediğini, mutlaka ispatlayıcı belge arandığını” belirterek bu görüşü revize etmiş ve tüm tıbbi işlemler için yazılı onam alınmasının uygun olacağını vurgulamıştır. Bu fiili durum, hastane ve hekimlerin, olası bir uyuşmazlıkta sorumluluk doğmaması için hastadan imzalı onam formu almaya büyük önem verdiğini göstermektedir.

Mevcut uygulamada hastalar genellikle kâğıt formlar imzalayarak onam vermektedir. Biyometrik imza teknolojisi ise bu süreci dijitalleştirmeyi vaat eder. Peki, bir hastanın onam formunu tablet üzerinde biyometrik imza ile imzalaması, yazılı onam şartını karşılar mı? Hukuken burada iki ana bakış açısı olduğu söylenebilir:

  • Olumlu görüşe göre, hasta tablet üzerine kendi el yazısıyla imza attığından, bu imza ıslak imza sayılmalı ve onam formu yazılı şekil şartını karşılamış olmalıdır. Bu halde, hekimin dijital ortamda aldığı imzalı onam formu, kâğıt form kadar geçerli sayılabilir. Teknik olarak da biyometrik imza, ıslak imzanın tüm özelliklerini (isim/paraf görüntüsü yanı sıra imzanın atılış dinamiklerini) barındırdığı için, hasta rızasının ispatı noktasında güçlü bir kanıt oluşturabilir. Hatta zaman damgası ve log kayıtları sayesinde imzanın tam olarak ne zaman atıldığının saptanabilmesi, kâğıt üzerindeki imzaya kıyasla bile avantaj sağlayabilir.
  • Çekinceli görüşe göre ise, hasta onam formu bir hukuki işlem olduğundan ve yazılı şekil şartına tabi görüldüğünden, biyometrik imzayla imzalanması riski göze alınmamalıdır. Zira TBK m.15, kanunen geçerli bir imza için ya el yazısıyla kâğıda atılmış imza ya da güvenli e-imza arar. Biyometrik imza, güvenli e-imza statüsünde olmadığı için, olası bir davada hasta “ben tablet imzasını ben atmadım” veya “o form geçerli onam değildir” derse, mahkeme bunu ıslak imza gibi kabul etmeyebilir. Yargıtay’ın tıbbi müdahalelerde rıza konulu içtihatlarında, hastanın imzalı onam formu yoksa hekimin kusurlu bulunduğu kararlar vardır; bu nedenle dijital imza kullanımında bir tereddüt doğabilir. Üstelik HMK m.200 uyarınca belli değerin üzerindeki uyuşmazlıklarda yazılı delil aranması kuralı vardır – biyometrik imzalı bir formun yazılı delil sayılması için mahkemenin bunu imzalı bir senet olarak kabul etmesi gerekir ki, bu noktada hukuki boşluk mevcuttur. Eğer hâkim biyometrik imzayı geçerli bir imza olarak görmezse, o form yazılı delil başlangıcı seviyesinde kalabilir ve tek başına hastanın rızasını ispatta yetersiz sayılabilir
Bu gerekçelerle, sağlık hukukunda şu an için en güvenli yöntem, ya geleneksel ıslak imzaya devam etmek ya da elektronik onam alınacaksa güvenli elektronik imza kullanmaktır. Ne var ki, pratikte her hasta için nitelikli elektronik sertifika temin etmek ve güvenli e-imza attırmak mümkün olmadığından (halk arasında e-imza kullanımı yaygın değildir), birçok kurum biyometrik imzayı uygulamaya koymak istemekte ancak hukuki belirsizliği de göz önünde bulundurmaktadır. Uygulamada bazı hastaneler, biyometrik imza ile alınan onam formlarının bir çıktısını hastaya da imzalatarak çift yönlü güvenceye gitmektedir (hem dijital hem fiziksel imza). Ayrıca, biyometrik imza kullanımında KVKK gereği açık rıza alınması zorunlu olduğundan, hasta onam prosedürüne ek olarak hastadan biyometrik verisinin kullanılacağına dair ayrı bir onay formu imzalatılması gerekebilir.

Özetle, sağlık hukuku açısından biyometrik imzalı hasta onamı, hukuken tamamen geçersiz olmasa da (hastanın iradesini ortaya koyduğu için geçerli bir rıza beyanı olarak değerlendirilebilir), ispat gücü ve şekil şartı yönünden soru işaretleri barındırır. Mevzuat açıkça bu yöntemi tanıyana kadar, sağlık kuruluşları bu yöntemi temkinli ve destekleyici önlemlerle kullanmalıdır.

Yargıtay ve Danıştay Kararları ile Akademik Görüşler

Biyometrik imzanın hukuki statüsü konusundaki boşluk, yargı kararlarına ve akademik tartışmalara da yansımıştır. Akademik görüşler ikiye ayrılmış durumdadır: Bir grup yazar, mevcut hukukta engel olmadığı ve teknolojik gelişmelere uyum sağlamak gerektiği için biyometrik imzanın ıslak imzaya eşdeğer tutulmasını savunmaktadır. Bu görüş, TBK’nın “el yazısıyla imza” şartının biyometrik imzayı da kapsadığını, zira imzanın elde atıldığını ancak sadece ortamın elektronik olduğunu ileri sürer. Özellikle Prof. Leyla Keser ve bazı bilişim hukuku uzmanları, TBK’daki tek kriterin imzanın ilgili kişi tarafından atılması olduğunu, bunun da tablet üzerinde sağlandığını, dolayısıyla yasal değişiklik olmadan da biyometrik imzanın yazılı şekil şartını karşılayabileceğini belirtmişlerdir. Hatta 2019 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen Biyometrik İmza Çalıştayı raporunda, biyometrik imzanın teknik olarak ıslak imzadan farkı olmadığı ve gerekli standartlar (ISO/IEC 19794-7/11 gibi) uygulandığında güvenle kullanılabileceği vurgulanmıştır.

Diğer yandan, yargı organlarının yaklaşımı daha temkinli olmuştur. Danıştay, kişisel verilerin korunması ekseninde biyometrik yöntemlere dair önemli kararlar vermiştir. Örneğin Danıştay 12. Dairesi’nin 2008 tarihli bir kararında ve Danıştay 15. Dairesi’nin 2014/4562 E. sayılı kararında, biyometrik veri işlemenin hukuken güvence altına alınmadan ve gerekli düzenlemeler yapılmadan kullanılamayacağı belirtilmiştir. Danıştay 15. Daire 2014 tarihli kararında, sağlık hizmetlerinde kimlik doğrulamak için parmak izi, avuç içi tarama gibi biyometrik yöntemlerin kullanılmasına ilişkin olarak, böyle verilerin ancak kanunda açıkça öngörülen hallerde veya kişinin açık rızası ile işlenebileceğini vurgulamıştır. Bu yaklaşım, biyometrik veriye dayalı her türlü işlemin (hasta onamı dahil) güçlü bir hukuki dayanak veya rızaya tabi olması gerektiğini gösterir.

Yargıtay cephesinde ise doğrudan “biyometrik imza” ile ilgili emsal bir karar henüz bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay’ın tıbbi uygulama hataları (malpraktis) ve rıza konusundaki içtihadı, hastanın imzalı onam formu bulunmadığında hekimin sorumluluğuna hükmetme yönündedir. Yargıtay, hastanın sonradan müdahaleye rıza vermediğini iddia ettiği durumlarda, yazılı onam formunu aramakta; sözlü onama itibar etmemektedir. Bu doğrultuda, eğer bir uyuşmazlıkta biyometrik imzalı form geçerlilik tartışmasına yol açarsa, Yargıtay’ın mevcut tutumu gereği hekimin aleyhine bir değerlendirme yapılması olasıdır. Özetle, yargı pratiği henüz biyometrik imzayı test etmemiş olsa da risk almaktansa klasik yöntemlerin kullanılması yargı organlarınca tercih edilecektir.

Akademide bazı uzmanlar, KVKK Kurulu’nun 2020/649 sayılı kararını da eleştirmiş ve bu kararın gerekçe bakımından tatmin edici olmadığını savunmuştur. Örneğin bir değerlendirmede, Kurul kararının TBK md.15’teki “el yazısıyla imza” kavramını gereğinden dar yorumladığı, oysa kanun koyucunun niyetinin teknolojik yenilikleri dışlamak olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca biyometrik verilerin değişkenliği (imzanın hastalık, yaş vb. ile değişebileceği) veya Avrupa Birliği düzenlemelerine uyum gibi konular tartışılarak, Kurul’un yaklaşımının dijital dönüşümü yavaşlatabileceği eleştirisi yapılmıştır. Bununla birlikte, genel eğilim tüm bu görüş ayrılıklarına rağmen mevzuat boşluğunun giderilmesi yönündedir. Hem yargı organları hem de yazarlar, biyometrik imzanın hukukî statüsünün netleşmesi için kanunî düzenleme yapılmasının en doğru çözüm olacağı konusunda birleşmektedir. Öneriler, TBK m.15’e biyometrik imzanın da el yazısıyla atılmış imza sayılacağına dair bir fıkra eklenmesi veya 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nda biyometrik imzayı güvenli elektronik imza kapsamında tanıyan değişiklikler yapılması yönündedir. Böylece hem hasta onam formları hem diğer tüm işlemler bakımından yaşanan tereddütler giderilebilecektir.

Karşılaştırmalı Hukuk Açısından Değerlendirme

Diğer ülke hukuklarına bakıldığında, benzer tartışmaların yaşandığı görülmektedir. Avrupa Birliği düzenlemeleri, elektronik imza konusunda Türkiye’ye göre daha ayrıntılı bir çerçeve sunar. AB’nin eIDAS Tüzüğü, elektronik imzaları üç seviyede tanımlar: basit elektronik imza, gelişmiş elektronik imza ve nitelikli elektronik imza (Qualified Electronic Signature, QES) Tüzük uyarınca, yalnızca nitelikli elektronik imzalar tüm üye ülkelerde el yazısıyla atılmış imzayla aynı hukuki etkiye sahiptir. Bu nedenle AB ülkelerinde, kanunen yazılı şekil aranan belgelerin elektronik ortamda imzalanmasında genellikle QES kullanılmaktadır. Örneğin Almanya’da medeni kanun (BGB) uyarınca “yazılı şekil” gereken hallerde elektronik imza ile imzalama ancak nitelikli sertifika kullanılmasıyla mümkün kabul edilmektedir. Nitekim klinik araştırmalarda hasta onam formlarının elektronik alınması konusunda Almanya’da, ICH-GCP kılavuzundaki “yazılı, imzalı onam” şartını karşılamak için QES gerekebileceği belirtilmiştir; Avusturya İlaç Kurumu ise açıkça elektronik onamın yalnızca nitelikli elektronik imza ile geçerli olacağını duyurmuştur. Bu yaklaşım, özü itibariyle Türkiye’de TBK ve EİK ile çizilen çerçeveye benzemektedir: Kritik belgelerde güvenli/nitelikli imza şartı aranmakta, basit biyometrik imza tek başına yeterli görülmemektedir.

Anglo-Amerikan hukukunda ise elektronik imzaya biraz daha esnek yaklaşılmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde 2000 yılından bu yana yürürlükte olan E-Sign Act ve eyaletlerdeki UETA model kanunu, elektronik ortamda alınan imzaları (bir web formundaki onay kutusu, ekrana çizilen imza vb. dahil) büyük ölçüde geçerli kabul etmektedir. ABD’de hasta onam formlarının elektronik imza ile alınması, belirli standartlar karşılandığında (kimlik doğrulama, zaman damgası, değişmezlik gibi) genelde kabul görmektedir. Hatta FDA, klinik araştırmalarda elektronik onam alınabileceğine dair kılavuzlar yayınlamıştır. Ancak ABD’de de bu konuda önemli olan ilgili kurumun şartlarını sağlamak ve hastanın gerçekten bilgilendirilmiş şekilde onay verdiğini ispatlayabilmektir. Yani, teknoloji izin verse de işleyiş bakımından hastanın iradesinin korunması esastır.

Kişisel verilerin korunması yönünden de uluslararası benzerlikler vardır. AB Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR), biyometrik verileri özel nitelikli veriler kategorisine sokarak işlenmesini sıkı şartlara bağlamıştır. Birçok Avrupa ülkesinde parmak izi, avuç içi izi gibi biyometrik verilerin işlenmesi için açık rıza şartı aranır ve işverenler ile hastaneler bu verileri toplarken çok dikkatli davranır. Örneğin Hollanda’da biyometrik veri işlemenin, çalışan veya hasta açısından “güvenlik veya kimlik doğrulama için kesin gerekli” olmadıkça açık rıza ile dahi yapılmaması yönünde otoritelerin tavsiyeleri bulunmaktadır. Türkiye’nin KVKK düzenlemesi bu anlamda GDPR ile uyumlu olup, Danıştay kararlarında da görüldüğü gibi açık rıza/kanuni dayanak yoksa biyometrik verinin kullanılmaması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu da gösteriyor ki hem Türkiye hem diğer hukuk sistemleri, biyometrik imza gibi uygulamalarda bir yandan dijital dönüşümü teşvik ederken diğer yandan kişilerin temel haklarını korumak için temkinli bir denge arayışındadır.

Sonuç ve Değerlendirme

Sonuç olarak, biyometrik imzanın Türk hukukunda hasta onam formlarında kullanımı halen hukukî bir gri alan niteliğindedir. Teknik açıdan bakıldığında biyometrik imza, ıslak imzaya çok yakın bir güvenlik ve ispat imkânı sunar; imza sahibinin eşsiz davranışsal verilerini içerdiği için inkârı halinde kriminolojik olarak doğrulama yapılabilir. Bu yönüyle, hasta onam formlarında kâğıt yükünü azaltıp süreçleri hızlandıracak modern bir çözüm olduğu açıktır. Nitekim COVID-19 salgınıyla hızlanan dijitalleşme, sağlık sektöründe de elektronik imza çözümlerine ihtiyacı artırmıştır. Ancak hukukî açıdan mevcut mevzuata baktığımızda, biyometrik imza ne TBK’daki yazılı şekil şartını açıkça karşılayan bir araç olarak tanımlanmıştır ne de Elektronik İmza Kanunu’nda güvenli imza sayılmaktadır. Bu nedenle, özellikle hasta onam formu gibi ileride hukuki uyuşmazlık konusu olabilecek belgelerde tek başına biyometrik imzaya güvenmek riskli olabilir.

Hasta onam formlarında geçerlilik meselesi iki boyutludur: İlki, işlemin geçerliliği (hastanın rızasının hukuken geçerli sayılıp sayılmayacağı); ikincisi ise ispat kolaylığı (ileride bir dava olursa belgenin delil olarak kullanılabilmesi). Biyometrik imza ile alınan bir onam formu, hastanın rızasını göstermesi bakımından elbette ki geçerlidir ve hekimin hastayı bilgilendirdiğinin bir kanıtıdır. Burada esas sorun, formun yazılı şekil şartını karşılamadığı iddiasıyla geçersiz sayılması değil (zira aydınlatılmış onam, şekil eksik de olsa bir fiili rıza beyanıdır), fakat hekimin hukuki sorumluluğu yönünden ispat yükünün artmasıdır. Yargı mercileri yazılı belge görmek istediğinden, eğer biyometrik imza mahkemece ıslak imza ile eş tutulmazsa hekim açısından ispat zorluğu doğacaktır. Bu sebeple, tam bir hukukî güvence için ya çift imza (dijital + ıslak) yöntemi kullanılmalı ya da kanunî zemin oluşturulana dek geleneksel yönteme devam edilmelidir.

Öte yandan, KVKK boyutuna tekrar değinecek olursak, hukuka aykırı veri işleme riskleri de göz ardı edilmemelidir. Hastanın açık rızası alınmadan biyometrik imza verisinin kaydedilmesi, kişisel verilerin korunması ihlali doğuracaktır. KVKK Kurulu’nun 2020/649 sayılı kararında altı çizildiği üzere, kanunî dayanak yoksa açık rıza şarttır ve bu rıza alınmadan biyometrik imza toplanamaz. Dolayısıyla, sağlık kuruluşları biyometrik imza uygulamasına geçerken, hastalara bunun tamamen ihtiyari olduğunu, istemeyen hastaların klasik yöntemle onam verebileceğini belirtmeli ve rızalarını özgürce almalıdır. Aksi takdirde, hastadan onam alayım derken KVKK yaptırımlarıyla karşı karşıya kalınabilir.

Kanun koyucuya düşen görev, teknoloji ile hukukun bu kesişim noktasında yaşanan belirsizliği gidermektir. Doktrindeki öneriler doğrultusunda TBK ve ilgili mevzuatta yapılacak bir değişiklik ile biyometrik imzanın, uygun teknik standartları sağlamak kaydıyla, belirli alanlarda (örneğin hasta onam formları, bankacılık işlemleri gibi) yazılı şekil şartına uygun sayılacağı hükme bağlanabilir. Benzer şekilde, Sağlık Bakanlığı da hasta onamlarının elektronik ortamda alınmasına ilişkin bir yönerge veya kılavuz yayımlayarak, uygulamada birliği ve hukuki güvenliği sağlayabilir. Böylece, hem dijital dönüşümün gereği olan kolaylıklar sağlanır hem de hastaların hak kaybına uğrama ihtimali ortadan kalkar.

Sonuç itibariyle, biyometrik imzanın hasta onam formlarında kullanımı konusunda hukukî geçerlilik tamamen reddedilmiş değildir; ancak şu anki hukuk düzeninde temkinli bir yaklaşım gerektirmektedir. Geçerli bir rıza ve güçlü bir ispat için, ya güvenli elektronik imzaya geçiş yapana dek çift taraflı önlem alınmalı ya da yasal zemin netleşene kadar mevcut yöntemle beraber kullanılmalıdır. Bu alandaki yargı kararları ve akademik tartışmalar, biyometrik imzanın geleceğin bir parçası olduğunu, fakat bugünün hukukunda bazı boşluklar bulunduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, hukuki düzenlemelerin teknolojik gelişmelere paralel şekilde güncellenmesi hem hasta haklarının korunması hem de sağlık hizmet sunucularının sorumluluk riskinin azaltılması açısından büyük önem arz etmektedir.

#Biyometrikİmza

#SağlıkHukuku

#HastaOnamFormu

#Elektronikİmza

#KVKK

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sağlık Sisteminin Dijital Dönüşümü: Paternalist Yapıdan Hasta Odaklı Sisteme Geçişe Yönelik Bir Kompilasyon Çalışması

Sağlıkta Kalite Sistemlerinin Geliştirilmesinde Sağlık Bilişiminin Rolü

Sağlık Hizmetlerinde Ekonomik Verimliliğin Optimizasyonu için Sağlık Bilişiminden Yararlanmak